Motifli hırka örüyoruz

Son birkaç yıldır bu motifli hırkalar yeniden gözde olunca ” ben de eksik kalmayayım bari” diye önce yelek sonra hırka sonra bir yelek daha … derken kaptırdım kendimi ördüm de ördüm …

Örmeyi seviyorum , örgü öyle uzun boylu araç gereç de istemiyor . Size gereken şeyler , bir yumak ip , bir de tığ , en önemlisi de istek ve sabır…

Hırkamın motifleri -birleştirme sırası hariç- 5 sıradan oluşuyor . Ben son sırada örerek birleştiriyorum ama siz dilerseniz sık iğne dikebilirsiniz de . Tabi o zaman motif 6 sıradan oluşacaktır . Her bir motif orta kalınlıkta bir iple ve 3 mm.lik bir tığla – birleştirme sırası hariç -yaklaşık 10,5 cm. Birleştirme sırası dahil 12,5 cm.

Hırka arka 5×4 =20 motiften oluşuyor

Omuza gelen motiflerin 2 tanesini birleştiriyor, ipi kesiyor boyun açıklığı bırakıyoruz, sonra yine diğer 2 motifi birleştiriyoruz .

Alttaki görsele bakınca daha kolay anlaşılacaktır .

Bu 2+2 =4 motif hırkanın omuz kısmına gelecektir.

Hırkanın önü ise 2×4 =8 motiften, kolları 9×2=18 motiften oluşuyor .Kollar için ayrıca kolevi yapmadım rahat giyiliyor merak etmeyin !

Bu hırka xs yani küçük beden . Motif sayılarıyla hiç oynamadım yalnızca birleştirme sırası hariç 3 sıradan oluşuyor … Birleştirme sırası hariç 7cm. Birleştirme sırası dahil 8,5 cm.

42 beden için 5 sıralı motif 34 beden için 3 sıralı motif

Umarım kendi bedeninize göre ayarlama yapabilmeniz için bu bilgiler yeterli olur. Tabii kullandığınız ipin kalınlığı , tığınızın numarası ve elinizin örgü ayarını da gözönünde bulundurmak gerekir…

Keyifle örün giyerken mutlu olun !

Özledim

Son birkaç ay benim için çok çok zordu. Annemin hastalığı hızla ilerlemişti , artık çevresinde olan bitenle ilgisini kaybetmiş yalnızca beni ve sıkça gördüğü birkaç kişiyi tanır olmuştu …

Sonra … Bayramın 2. günü kuş oldu uçuverdi !

Bu sıkıntılı süreci hobilerime sığınarak atlatmaya çalıştım.

Aklımı veremediğim için kitap okuyamıyordum ama sıcaklar elverdiğince ördüm …

Blog sohbetleri bana her zaman iyi gelmiştir …

Buraya sık uğrayamadığımın farkındayım , instagramda yayınladığım birkaç fotoğrafımla bir ” merhaba” demek istedim . Daha uzun yazacak gücü kendimde bulana değin bunlar burada dursun bakalım …

Hygge

Hygge ; Malum İskandinav ülkelerinde kışlar uzun sürer. Soğuk ve karanlık kış geceleri insanların çoğunlukla ev içinde sosyalleşmesine olanak verdiği için evde geçirilen zaman çok değerlidir. Kokulu mumlar, odun ateşi , sıcak kahve -çikolata kokusu, ev yapımı kurabiyeler kekler ve yumuşak teksitillere gömülerek yapılan uzun keyifli sohbetler…

Son zamanlarda tüm dünyayı etkisi altına alan terör Hygge’ nin Kuzey ülkelerinden tüm dünyaya yayılmasına neden oldu. İnsanlar artık dışarıdansa çok daha güvenli buldukları evlerinde zaman geçirmek istiyorlar. İşte hygge budur☕️🍪🍫🔥

 

Yastık dikmeye doyamıyorum 

Evet yastık dikmeye doyamıyorum çünkü büyük işler beni sıkıyor , çünkü daldan dala atlamayı çok seviyorum .

Diyelim ki heves ettim yatak örtüsü başladım , bir heves kesiyor biçiyor dikiyorum ama  iş yorganlamaya gelince hevesim kaçtığı için elimde uzun süre sürünüyor sürünüyor,  sonra da keyif olmaktan çıkıp görev haline geliyor.

Ben kendimi tanıyorum uzun soluklu işler bana göre değil.

Hem zaten bi bakıyorsunuz patchwork yapıyorum, öte yandan örgüyü de çok seviyorum. Kaneviçe ise -gözlerim gördüğü sürece – en güzel kafa dinleme yöntemim.

Dedim ya “biraz şundan biraz bundan” …

Kitaplarla yarenliğim ise hobiden öte. Daha okuma yazma öğrendiğim andan itibaren ayrılamadığım eskimeyen dostumdur benim kitaplarım. Kim bilir belki de okumayı çok sevdiğim için “ bari okuduklarım başkalarına da yarasın “ diye düşünüp Edebiyat öğretmeni olmuşumdur . Kim bilir?
img_0051img_2717

2B6126C3-2341-4B20-BDF6-719C3E362BA3
Patchworkte amaç elde kalan parçaları değerlendirmek ama şimdilerde öyle güzel kumaşlar var ki görünce satın almadan durabilmek neredeyse imkansız.

Yastığın arka yüzü de önemli tabii 😉 Arka yüzde iki farklı kumaş kullanma fikrini sevgili Ayda’dan “ cafe nohut” esinlendim . Sevgili Ayda blog dünyasının bana kazandırdığı en güzel en sahici dostlardan biridir ❤️

img_2718-1
Bu yastığı da geçen yıl dikmiştim ancak yılbaşına yetiştiremediğim için kullanmak kısmet olmamıştı. Ben yavaştan başladım hazırlıklara , biliyorsunuz yılbaşı renkleri bana her zaman neşe vermiştir , umut vermiştir. O eski heyecanı yeniden duymak biraz zor olsa da vazgeçmek yok, güzel günler göreceğimize dair inancımızı hiç kaybetmemeliyiz!

İşte böyle dostlar …

Kalın sağlıcakla,

Yer bakır gök bakır 

2017 yılı  bakırın ve bakır  ışıltısının yalnız mutfakta kap kacakta değil evin her köşesinde bol bol görüldüğü bir yıl oldu. Ben “ tamam , bakırın modası  yavaş yavaş geçiyor “ derken bir baktım ki daha uzunca bir süre beraber olacak gibiyiz …

Tam Amerikada bulunduğum sırada  mağazalar  sonbahar koleksiyonlarını sergiliyordu , sonbahar renklerine tutkun birisi olarak vitrinleri hayran hayran seyrettiğimi söylememe bilmem gerek var mı? 

Pottery Barn’ın tarzını beğeniyorum. Dileyen herkes online kataloğunu indirip ürünlerine göz atabilir ama biz şimdi benim objektifime takılanlara bakalım mı ? 

Amerika Amerika 

Berke 8 yıldır Amerika’da , benim de 4. ziyaretim . Hesapta iki yılda bir ziyaret etmiş gibi görünüyorum ama gerçekte son gidişimin üstünden 7 yıl geçmiş.

Yaş aldıkça sorumluluklarım da artıyor , hooop diye evi, doktoru, annemi bırakıp seyahat edemiyorum. Neyse … Berke bu yıl tezini teslim ediyor hayırlısıyla ve önümüzdeki yıl bambaşka bir eyalete taşınacaklar büyük ihtimal …

Bu yaz Türkiye’ye gelemediler , biz de o kadar çok özledik ki eylülde 10 günlüğüne kalktık gittik. 50 yaşın üstünde iki  genç ( !) için bu biraz sarsıcı bir seyahat oldu doğrusu. Bünyemiz yeni saat dilimine tam alışıyordu ki geri döndük , üstelik doktor ertesi sabah hastanede işinin başındaydı .

Madison küçük bir üniversite şehri , şehir merkezinde bile çok katlı yapılaşma pek az; olanlar da yurt binaları, oteller falan . Yeşili bol , göller bölgesi burası . Kuzeyde olduğundan iklim sert, çocuklar da en çok bundan yılmışlar zaten. Ne tesadüftür ki ben ne zaman gitsem hava çok sıcak ve nemli oluyor. Öyle böyle değil … 32 derece sıcaklık ve %95 nemle geceleri uyumakta çok zorlandığım gibi gündüz de yürüyerek gezmeyi tercih ettiğimiz için fazladan güç sarfettik. Sonuçta zaten 2 günümüz yolda geçtiğinden kalan bir haftayı çocuklarımızla geçirdiğimiz için çok mutlu ama bir o kadar da hüzünlü ayrıldık oradan!


Pek çok dekorasyon mağazası gezdim, dekorasyonda 2017 sonbahar- kış modası hakkında fikir sahibi oldum , onlar da başka yayının konusu olsun artık… WordPress’e ısınma turlarım devam ediyor. Bloğa döndüğüm için mutluyum, instagram şimdilik kapalı kalsın bakalım …

Kalın sağlıcakla !

Sonbaharın ayak sesleri 

IMG_6910““””

Ben yaz insanı değilim diye öyle çok söyledim ki hani beni azıcık tanıyan bile < eee yeter ama anladık , bu kadar da şikayet edilmez ki canım > diyecektir.

Sonbaharı nasıl sevmem . Kış gibi üzmez, yaz gibi terletip bunaltıp canından bezdirmez. Gündüzleri hafif hafif esen rüzgar akşama göz kırpsa da ince hırkalara sarıp sarmalasa da bedenimizi , sonbahar demek benim için demli çay , kek ve kitap kokusu demektir!

Erikli tart yaptım demli çay  ve kitabımla biraz bahçe keyfi yapacağım. Bana eşlik eder misiniz?

Malzemeler

1 küçük su bardağı toz şeker, 1/2 su bardağı süt ,1/2 su bardağı sıvı yağ, 2 yumurta, 1 beking povder, vanilya ,2 bardak elenmiş un ve 5-6 adet ince dilimlenmiş İtalyan eriği

Şeker yumurta çırpılır, diğer malzemeler yavaş yavaş eklenir , karışım 20 cm. çapındaki kalıba dökülür , erikler bastırmadan üstüne yayılır ÖN ISI YAPILMAMIŞ fırında önce 20 -30 dakika  175 derece 5-10 dakika kadar da 160 derecede pişirilir ( fırınınızın özelliğine göre değişebilir ) . Ilınınca kalıptan çıkarılır dondurma veya taze süt kremasıyla servis edilir. Ben dondurmayı tercih ediyorum .

Denerseniz bana da haber verin bi koşu kalkıp geleyim 😊

Yazın da öreriz

Bu yaz sanki benim hatırladığım en sıcak yazdı. Rutin işlerimi bile yapmakta zorlandığım , “akşamüzeri olsa da bahçeyi sulasam ” diye günün geri kalanını neredeyse ziyan ettiğim sıkıcı bir yaz geçiyor. Biraz oku, çokça miskin miskin pinekle, biraz ör, sonra akşam serinliğini bekle… Böyle böyle Ağustosu yarıladık .

Büyük işlere sabrım yetmediğinden ufak tefek bir şeyler örebildim , İşte bu plaj sepeti de öylesine bir işti…

Sakız Adası izlenimlerim

Gezi yazılarında esas vak’anüvist misali anında not tutmak ki ben bunu beceremiyorum ,  ” iyisi mi gelir gelmez , sıcağı sıcağına yazayım ” dedim …

Sakız’a haftanın her günü sabah Çeşme’den feribot ve Katamaran kalkıyor , aynı gün akşam dönüyor. Önceden Yunanisten vizesi alabileceğiniz gibi adaya giriş için kapıdan günlük vize alınabiliyor , biz yeşil pasaporta sahip olduğumuz için vizeye gerek duymuyoruz ama çalıştığımız kurumlardan ” barkodlu görev dökümü ” aldık. Bu belgeyi e- devlet’ten kendiniz de indirebilirsiniz. Hoş bu bilgilere siz zaten internetten ulaşabilirsiniz.

Aman siz siz olun hafta sonu gidiyorsanız en az 1- 1,5 saat önce pasaport kuyruğuna girin. Türk aklı işte , her aileden bir nöbetçi kuyruğa giriyor , bir bakıyorsunuz siz pasaport kontrolüne yaklaştıkça önünüze hooop 5-10 kişi daha ekleniveriyor.

Birden fazla şirket Sakız’a sefer düzenliyor demiştim ya biz tavsiye üzerine Ertürk’ü tercih ettik, diğeri Turyol. Pasaport kontrolünden geçtik , bir kuyruk da gemiye binerken … İki tür gemi var limanda ; Feribot aracıyla seyahat edenler için , Katamaran araçsız yolcular için ; doğru kuyruğa girdiğinize emin olun ve burada da Türk İnsanın’nın saygılı(!) tutumu nedeniyle pek çok kargaşa yaşanıyor hazırlıklı olun. Biletlerde numara olmadığından boş bulduğunuz yere oturun. Mümkünse kapıya yakın oturun, zira inişte de kargaşa yaşayacaksınız.

Rastlantı mı bilemeyeceğim bizimki diğer şirkete göre yarım saat geç kalktı, dolayısıyla diğer şirketin yolcuları bizden önce limana indiğinden Sakız’da pasaport kontrolünde çok uzun süre bekledik.

Kontrolden çıkınca hemen sola doğru yürüyün 50-100 metre ötede bizim usul demleme çay ve kahvaltı veren küçük kafeler , onların hemen yanında da araç kiralama şirketleri var. Ben sabah çayını severim , çay eşliğinde küçük bir tostla kahvaltımızı hallettik ve hemen az öteye yürüyüp adayı gezmek için araç kiraladık . Günlük turlar da var ama zaten dersimizi çalışıp rotamızı belirlediğimiz için tura katılmak yerine araç kiraladık. Fiyatlar günlük 40 avrodan başlıyor.

Haritamızı açıyor Adanın güneyini gezmeye başlıyoruz. İlk durak Pyrgi köyü . Fazlaca turistik bulduğumu not düşeyim. Binaların dış yüzeyindeki seramik işçiliği nedeniyle çokça turist çekiyor. Köy meydanında soluklanıyor, soğuk bir şeyler içiyoruz. Hava hareket ettiğimiz Çeşme’ye oranla daha tahammül edilebilir derecede ama öğle saatleri olduğundan biraz zorlanıyoruz.

Phirgi Köyü’nün meşhur evlerinden biri !

Rotamızı Mesta Köyü’ne çeviriyoruz. Sokaklarının temizliği, insanlarının konukseverliği, evlerin şirinliği ile gönlüme taht kuruverdi . Uzunca bir süre daracık sokaklarında dolaşıp sonrasında biraz soluklanmak için köy meydanındaki bir kır kahvesine oturuyoruz. Burada da soğuk bir şeyler içiyoruz.

Aracımızla kah sahil yolundan , kah adanın içine girerek birkaç köyü daha ziyaret ediyor ve Sakız’ın merkezine Chios’a dönüyoruz. Burada daha önce adayı ziyaret eden bir arkadaşımızın tavsiyesine uyuyor ” Delfinia  Restaurant’ta ” deniz ürünleri yiyiyoruz. Fiyatlar makul, porsiyonlar doyurucu. Aynı menüye vaktiyle yarım saat uzaklıktaki Çeşme’de servet ödendiğimizden bu işe  üzülelim mi sevinelim mi karar veremiyoruz !

Yemekten sonra aynı güzergahtaki bir dükkandan hediyelik ufak tefek bir şeyler satın alıp aracımızı teslim ediyor dönüş için limana yürüyoruz. Biz Keşkül’ü evde yalnız bırakamıyoruz , tek geceliğine bile olsa emanet edecek kimse  bulamadık , dolayısıyla aynı gün İzmir’e döndük.

Hafta sonu tatili için gelenler çoğunlukta olduğundan dönüşte gemide kolayca yer bulduk, hiç sıraya girmeden pasaporttan çıktık ve yarım saat kadar sonra evimizdeydik !

Ben gezi yazarı değilim, – burası benim bloğum-  elimden geldiğince izlenimlerimi anlattım, zaten internette o kadar çok bilgiye ulaşmak mümkün ki arzu eden rahatlıkla ulaşabilir !

Keyifli günler dilerim 💙

Kediler…

İnstagramda bol bol kedi fotoğrafı paylaşıyorum , sonuçta insan elindeki malzeme neyse onu kullanıyor öyle değil mi?

Sosyal medya hakkında yapılan araştırmalara bakılırsa ” insanların sürekli mutlu anlarını, sahip olduklarını paylaşması takipçilerde mutsuzluğa hatta kıskançlığa yol açıyormuş” Doğrudur .

Hayat hep güzel anlardan ibaret değil , bazen işin bir de perde arkası oluyor ki bunlar pek çoğumuzun katlanamayacağı hatta felaket olarak nitelendirebileceği gerçekler.

Misal ; birçoğumuz ” şöyle bahçeli bir evim olsun da öyle kedi- köpek sahibi olayım ” deriz ya , bahçe ve evcil hayvan birbirine düşman aslında . Kedileri çok seviyorum ama bahçeme verdikleri zarar kimi zaman beni çileden çıkarıyor. Yeni diktiğim çiçekleri kazıp çıkarıyorlar, olur olmadık yere tuvaletlerini yapıyorlar , mama ve su kaplarını devirip ortalığı kirletiyorlar ama en fenası Kirpiler… Bahçede bir kirpi ailemiz de var ve onlar tuvaletlerini mama kapları dahil her yere yaptıkları gibi kediler gibi üstünü örtme zahmetine katlanmıyorlar bile.

Köpekler ise , bahçede köpek bakmak evin içinde bakmaktan daha zor bence. Toprak kazmak köpeğin genlerinde var. Yeni sulanmış bahçede yuvarlanmak, gelip burnunuzun dibinde silkelenmek, çamurlu patalarıyla açık kapıdan içeri dalmak en çok hoşlandıkları oyun . Merak etmeyin 8-10 yıl sabrederseniz uslanıyorlar 🤣🤣🤣

Nasıl bahçeli ev gerçeğini sevdiniz mi?


Benim yaşlı kızım Tagaddi’m 💖

Bu masum bakışlara aldanmayın, burayı kendine oyun alanı ettiği için yaz başı ellerimle diktiğim çiçekleri tek tek yolup attı 😔